Sabah uyandım, aklımda bu harika şehri gezmek var… İnternet telefon hiç bir şey yok, araştırma da yapamıyorum… Camdan dışarı bakıyorum, camın 10 metre önüne kadar gelen ren geyikleri de eriyen karlardan çıkan her yerden ot arıyor… Dur şunları çekeyim derken, geçen günlerde izlerini gördüğüm beyaz arctic tilki giriyor kameraya… Çok sevimli hayvan, burnumuzun dibine kadar geldi… Kasabadaki doğal, vahşi hayatın ne kadar kasabaya hakim olduğunu siz düşünün artık…
Neyse kahvaltımızı yaptık ve saat 10:20’de şehirde yaşayanlardan biri olan Anna ile buluştuk , bizi gezdirecek… Dünkü yazımda da belirttiğim gibi bir hikayesi var şehrin… 1970 ve 80’lerde Rusların rüya şehri… Ana kara komünizmden nasibini alırken, burası özgürlükler, mutluluk bölgesiymiş… Ama önce okulun kapanmasıyla aileler gitmiş, sonra maden yangını madeni tüketmiş, maden kalmayınca iş de kalmamış, en sonda da uçak kazasında çok insan ölünce burada yaşayanlar, kasabayı bırakıp gitmişler…
Aktif yaşam varken çok renkli bir şehirmiş. Spor tesislerinde kapalı yetişkin ve çocuk havuzu, basketbol sahası, jimnastik salonu, bale salonu, spor odaları… Hepsi var ve duruyor… Sosyal tesislerde kütüphane, tiyatro salonu, müzik odaları da aynen… Kasabanın lokali 2 katlı, üst kat yüksek tavanlı geniş bir alanı olan, bir o kadar da mutfağı olan bir yapı… İnsanlar iş dışında sosyalleşmek için sürekli buraya gelir yer içermiş… Adamlar 2000’lerin “expat” hayatını 70’lerde yaşamış anlayacağınız…
79’ncu enlemin ortasındayız… Avrupa’nın en kuzeyindeki Lenin heykeli de kasaba meydanında duruyor… Onlarca bina var, bana kalsa hepsini tek tek gezmek isterim ama hem vakit yetmez, hem de hepsi açık değil… Yazarak buranın yaşattığı hissi aktarabilmem mümkün değil ama çocukluğunda SSCB dönemini yaşayan, TRT tek kanallı dönemde kış olimpiyatlarındaki sovyet sporcuları izleyen biri olarak, o günleri gözümde canlandırmam hiç de zor değil…
1 saatlik turdan sonra otele döndük, eşyaları topla, öğle yemeği ye derken yeniden motorlara bindik. 145 km.’lik geri dönüş yolumuz var. Bugün hava -11 derece… Geldiğimizden beri olan en düşük sıcaklık… Bu iyi bir şey çünkü + derece olsa karlar nehirler eriyecek, dönüşümüz zor olacak… Diğer güzel taraf ise hava açık ve güneşli… Yani her yeri tamamen görebileceğim…
Pyramiden’den çıkıp denizin üzerinden yol almaya başlıyoruz. Dünkü yarıkların tamamı kapanmış, ortam harika… Buzula doğru ilerlerken ve henüz ‘sea ice’ ın üzerindeyken Viktor durdu ve ileride bir şey gösterdi… Buzun üzerinde dinlenen bir fok bu… Uzaktan da olsa fok gördük vallahi. Foklar sürekli suyun altında yaşayamıyor, belirli aralıklarla suyun üzerine çıkıp nefes almaları lazım… Denizin üzeri buz tutunca, ayılar ince buzun olduğu yerlere delik açıyor, foklar oradan çıkıp dinlenirken yakalayabilirse avlıyor… Deniz buzu bu yüzden çok önemli burada… Eskiden girintili çıkıntılı yüksek buzlar varken, doğal hayat daha dengeliymiş, ama küresel ısınmadan dolayı denizler daha az donduğu için ayılar daha az besleniyor ve nüfusları maalesef giderek azalıyor…
Bugün harika bir gün tam 145 km. geldik, hava açık ama buz gibiydi… Günes kendini gösterdikçe enerjim hep tavan yaptı, yollar çoğunlukla buz, ama erimiş olmasından iyidir… Dün 8 saatte geldiğimiz yolun daha da fazlasını bugün 5 saatte döndük… 1 haftada 700 km. civarı kar motoru kullandım, uzun yol kaptanı gibiyim. Kar motoru kullanımı kolay gibi gözükse de, engebeli arazide böbrek taşı düşürür vallahi…
Dönüş yolumuz atlaya zıplaya bir yoldu ama dünden çok daha iyi koşullardaydı… Kutup ayısı ve balina hariç bir çok vahşi canlı gördüm çıplak gözlerimle, etkileyiciydi… Saat 8 civarı Longyearbyen’e döndük eşyaları Ruski Dome’a attık ve akşam yemeğine geldik… Ekip mutlu bir haftayı noktalamaktan dolayı keyifli… Viktor, Gregory ve tüm ekip ile güle oynaya bir yemek yiyoruz… Bu arada 20 Nisan itibariyle burada günes bir kaç ay hiç batmayacak…
Saat 12 oldu, hala hava aydınlık, kuzey kutbundaki bu ful karanlık ve ful aydınlık dönemler gerçekten çok ilginç bir doğa olayı… Saat 00:00 her yer sanki gündüz gibi insanlar gezip eğleniyor, ama biz yorulduk biraz uyku iyi gelecek, yarın buradaki son günümüz, serbest gün… Sonra da ver elini gerçek hayat…
Tuba
Kasım 2019
Gerçekten çok enteresanmış Arda bey, yemek tarifi bakayım diye girdim , bu arada bloğunuzu gördüm . Terk edilmiş bir şehir görmek hem ilginç, hem de üzücü olda gerek
Kutup ışımaları orda da oluyor muymuş peki?
Kaleminize sağlık çok güzel yazmışsınız. Benim de blogum ve Web sayfam fitnmom .com benim de yazılarım fena değildir, sayfamıza beklerim. Diğer yazılarınızı da bekliyoruz . Kolay gelsin.
Meltem
Mayıs 2019
Instagram hikayeleriniz de bu terk edilmiş yeri izlerken çok etkilenmiştim. Birde uçsuz bucaksız buzulları buradan izlerken ürktüm ama insanın kendini hayatı keşfettiği yer gibi. Herkes kendince bu hayatın anlamını çıkarabilir o ssızlıkta.
Ben gezilerinizi izlerken çok keyif aldım dilerim bu gezilerinizi bizlerle paylaşmaya devam edersiniz.